29 Mart 2013 Cuma

Doktor Ali Rıza Bilginer'le Tanışmam

ANADOLU'NUN VE İSTANBUL'UN YABAN HAYAT GEZGİNİ DOSTUM ALİ RIZA BİLGİNER  

Dr.Ali Rıza Bilginer albüm undan, Commolina communis, Pazar Rize
 
Bazen tesadüfen tanıştığınız kişiler, hayata dair bakışınızı değiştirebiliyor. Çok sevdiğim bir dostum, beni çiçeklerle haşır neşir görünce, hemen elime harika bir kitap tutuşturdu; iyiki de tutuşturmuş. Çamlıca, İstanbul'da Kalan Yaban Yaşamın Son Bahçesi-The Last Garden of Wild Life in Istanbul, Dr.Ali Rıza Bilginer. Elbette son birkaç yılda pek çok botanikçi, bahçıvan, peyzaj mimarı dostum, öğretmenlerim oldu lakin sevgi ve aşkla endemik bitkilerin peşinden koşan. Gerek İstanbul'un gerekse Türkiye'nin bakir dokusunu tanıma, tanıtma işini canla başla yapan böyle bir kişi tanımamıştım. Yaban Hayata adanmış bir hayat ve peşi sıra inilen çıkılan dağlar, tepeler, ovalar, yaylalar, binlerce kare, katedilen binlerce kilometre.  Bu hafta Dr.Ali Rıza Bilginer, İstanbul'a geldi ve kendisini tanıyıp; son çektiği kareleri görme fırsatını yakaladım. Kendisi Biota Vakfında ve NGBB'de 2 sunum yaptılar, çok faydalı oldu ve farklı bir bakış açısı yakalamamızı sağladı.
 
Dr.Ali Rıza Bilginer albüm undan, Rize
Çamlıca Kitabında bahsettiği gibi, Çamlıca'nın doğal değerlerinin tanıtımı ve korunması amacıyla pek çok kuruma başvurmuş Bilginer. Ancak hemen hemen hiç bir yanıt alamamış. Üsküdar ve Büyükşehir Belediyelerinden aldığı sözlü ve yazılı yanıtlarsa yalanlarla doluymuş. Örneğin Üsküdar Belediyesi İmar Müdürlüğü, Küçük Çamlıca eteklerinin asla yapılaştırılmayacağını bizzat söylemiş. İlk yapılan bir kaç villanın depo amaçlı bir kaç tane olacağını belirtmişler. Televizyon direkleri dikildi biliyorsunuz her yere. Ne oyunlarla.. Bilginer bir konuda yine çok üzgün, yetkililer kadar halkımızın da umurunda olmamasından yakınıyor. Çamlıca Bahçesi ve doğal değerleri.. Küreselleşmenin sonuçları diyor, para, para, para..Her şeye bu gözle bakıldığına inanıyor; aynen benim gibi. Küçük bir gezi de yaptık Çamlıca'dan kalan yerlerde. Hüzün diz boyuydu. Sanki 10-15 yıl önce yazılanlar tek tek acımasızca gerçekleşmişti, tepelerde..

Çamlıca'nın yaban çiğdeminden, süseninden bana ne..Kazırım toprağı, dikerim en gözalıcı, renk renk süs çiçeklerini, bir peyzaj yaratırım ki gelen görenler ''Vay ne güzel olmuş Küçük Çamlıca Tepesi, yapanların eline sağlık derler,  oradaki kuruluşlarda yerler içerler, tepeden yok edilen İstanbul'a bakıp gökdelenlerden mutlu olur, boğazı, Marmara'yı görmekte zorlanırlar..Bizler de bahçeye ve İstanbul'a bakıp ' Vah' çekerek, ''Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul..Yerinde yeller esiyor ''diyerek Yahya Kemal'imizi ve ''Solgun durma isteklen..Sevil açıl çiçeklen..Seni seven mi kaldı'' diyerek de M.Nurettin Seçuk'umuzu anımsarız ve yâd ederiz, değil mi Sayın Bilginer.
Dr.Ali Rıza Bilginer albüm undan, Cilo Ve Satlar Kitap Kapağı
''Dünyada çok ayrıcalıklı bir konumda, ülkede yaşıyoruz. Bunun sonunda belki yöneticilerimiz de ülkemizin ne değerde olduğunu az da olsa anlayabilirler umudundayım. Ama asıl önemli olan ve
içimizde taşıdığımız ama her zaman ayırdına varamadığımız gönül dilimiz..Sevgi,üretim,paylaşım formülüyle içimiz şen olarak öz benliğimizin,kendimiz olabilmenin,kendi kültürümüzün,ulusal varlıklarımızın, yabanımızın, mozaik yapımızın hizmetinde, yerelden uluslararasına giden akılcı yolda olabilmek. Canlı cansız her şeyin bütünün bir parçası olduğunu görebilmek,her şeye hayranlıkla bakabilmek ve bütün bu değerlerimizi koruyabilmek yolunda hiç bir şeyi göz ardı etmemek. Karamsarlığa kapılmadan iyiyi, olumluyu düşünebilmekten, gülümsemekten hiç vazgeçmemek.''
''Bir memur çocuğu olarak ilkokula başladığım ilçenin zengin yaban yaşamındaki yaban çiçeklerine, kuşlarına, kelebeklerine, mavi gökyüzüne, berrak, sularına, yemyeşil ormanlarına hayrandım. İlkbahar gelince öğretmenimiz sınıfımızı hemen okulumuzun yanından başlayan engin kırlara götürürdü.  Orada çiçekleri koklar, toplardık.  Kuşları kelebekleri büyük bir zevkle izler, mavi  gökyüzündeki bulutların koşuşturmalarına dalar, rüzgarın sesini dinlerdik. Anneannem ve annem çiçek hastasıydılar.  Özellikle anneannem kırlardaki hemen bütün çiçekleri tanır, adlarını ve hangi hastalıklara iyi geldiğini iyi bilirdi. Onu çok sevdiğim için onunla kırlarda dolaşmak ve ondan kır
çiçekleriyle  ilgili bir şeyler öğrenmeye de bayılırdım. Sanırım o günlerin, oyun çocukluğumun anıları yaşamımda da doğayı, kırı ve tüm yaban yaşamı sevmemde önemli bir yer tutar. Kır çiçekleri doğanın en saf, temiz, bozulmamış, oynanmamış bir simgesidir benim için. Aynı okul öncesi çocuklar gibi. Bu ikisinden başka dokunmadık ne bıraktık ki doğada. O nedenle çiçekler çok önemli benim için.''
Bahar kapımızı çalıyor. Sevgi ve saygıyla yaban hayatımıza sahip çıkalım. Bahçenizden sökülen bir ağacın; çevrenizden yavaş yavaş yok olan endemik çiçeklerinizin takipçisi olun. Giden geri gelmiyor en iyi örnek, Çamlıca Tepeleri, peyzaj çalışmalarına bakıp da cahil cahil aman ne güzel de olmuş; çiçekler, laleler aman aman demek ilkelliktir; yok olmayı peşinen kabul etmektir.
 
 
  
 
 

24 Mart 2013 Pazar

S A K U R A L A R - T U R K I S H H A N A M I

SAKURALARI GÖRMEK İÇİN JAPONYA'YA GİTMEYE GEREK YOK ANCAK ANLAMINI ÖĞRENELİM.

 

 

''İnsanoğlu gariptir,doğanın fısıltıyla konuştuklarını değil, yüksek sesle bağırdıklarını duyar genellikle. Fırtınalardan, depremlerden,tsunamilerden bahseder.Yıkımı ve felaketi görür.Oysa gürültüsü kadar sükuneti de duyarsa kendi içine bakabilir insan. Fısıltıyı duyan kulaklara,inceliği gören gözlere zeval vermesin doğa.'' evet hiç tanımadığım bir kişi Tuğba Atalay, bu satırları çok beğendim aynen kullanıyorum; izniyle blogumda..

Sakura, Japonlar kirazların çiçek açmasını hayata yeni başlangıç dönemi kabul ediyor.
Şölenlerle kutlamakla yetinmiyor, yeni bir işe başlama,evlenme tarihlerini çiçeklerin açış günlerine göre ayarlıyor. Okullar bu tarihe göre açılıyor.”Sakura zensen” yani çiçeklerin açılması, Japonya’da kısa ömürlü çiçeği ile faniliğin simgesi, düşen çiçek yaprakları, savaşta düşüp ölen savaşçıları, samurayları temsil ediyor. Ne güzeldir ki, değer verdikleri askerlerini, samuraylarını, çiçek gibi zarif bir nesne ile anıyorlar. Sakura zensen aynı zamanda Japonlar için değişim anlamına geliyormuş. Japonlar hayatlarındaki önemli başlangıçları, evlenecekleri,yeni bir işe başlayacakları ve tatile çıkacakları günleri sakura zensen’e göre ayarlıyorlar. Sakuranın,  aynı zamanda bir Japon bayan ismi olduğunu da öğrendik. Kiraz çiçekleri, en güzel ve en olgun zamanlarında solmadan düşüyorlar. Kiraz çiçekleri, Samuraiylara, hem yaşamı hem de her an ölebileceklerini hatırlatıyormuş. 

Sembolizmde sakuralar, hem ağaç için hem de çiçekleri için kullanılabiliyor- güzelliği, asaleti ve onuru, onuruyla yenilen,kaybeden, ölen savaşçıları temsil ediyor. İkinci dünya savaşı’nda kamikaze yapacak olan pilotların uçaklarına da sakuralarlar çizilirmiş, bir nevi moral kaynağı olurmuş sakuralar japon halkı için.

Japonya’da yalnızca çiçek açan kiraz ağaçlarının çiçeklerine verilen isim, Sakura. Pembenin beyaza yakın en hafif tonundan en koyu tonlarına uzanan renk spektrumunda ilk bahar başlarken toprağın yeryüzüne sunduğu muhteşem hediyeler. Bu ağaçların altında yeme-içme, piknik yapma geleneğine ise Hanami deniyormuş. Japon tarihinde Nara dönemi olarak adlandırılan 7. yüzyılda başladığı bilinen bu uygulama, her sene Japon halkının festivallerle kutladığı ulusal bir bayram havasında bugün de aynı coşkuyla yaşatılıyormuş. İlk sakuralar, ülkenin güneyindeki Okinawa bölgesinde mart ayının ortasında açıp, sıcak hava dalgası kuzeye doğru yükseldikçe nisanın ilk günlerinde Kyoto ve Tokyo şehirlerinde de dallarda pembe tomurcuklar gökyüzüne merhaba diyormuş. Japonya meteoroloji dairesi, sakura zamanı yaklaştıkça bölge bölge sakura tahmin raporları yayımlamaya başlıyor ülkede. Martın sonunda başlayıp nisanın 2. haftasına kadar devam eden bu görüntü, ülkeyi pembe yün bir battaniye gibi örten ağaçların yarattığı fantastik görüntüler dünya turizminin Japonya'ya akmasına da sebep oluyor. Ben de bu tarihlerde bir gün Japonya'da olup Sakura hava tahminine göre, oradan oraya koşturmayı hayal ediyorum...

Doğa-insan-toplum ilişkisinin hiper modern bu asya ülkesinde çok güçlü olmasını, kültürel köklerinin derinliğiyle ve yaşam felsefelerinin natürelliğiyle ilişkilendirenler var. Hanami, insanların bir araya gelerek eğlendiği bir sosyal aktivite olmanın ötesinde, ülkenin inanç haritasında orijinini bulan, bir nevi doğaya ve yaşama saygı ritüeli. Bir kiraz ağacının ilk tomurcuklarını vermesinden bütün çiçeklerini dökmesine kadar geçen yaklaşık on günlük süre, yaşam-ölüm-yaşam döngüsünü sembolize ediyor. Hayatın bütün safhalarını insanoğluna bu kısacık sürede her sene hatırlatıyor doğa, bütün bilgeliğiyle.  İlk tomurcuklarla hayat başlıyor, tomurcuktan pembe yapraklar yavaş yavaş ortaya çıkarken güzelliğin, gençliğin, üretkenliğin, canlılığın, zenginliğin ifadesi olarak zaman içinde ağaç tamamen çiçeklerle bezeniyor. Sonra, yavaş yavaş solarlarken, ömürlerinin son demlerinde hala güzeller. Tek farkları,  solgun yüzleri mavi gökyüzüne değil, kara toprağa dönük. Onlara ev sahipliği yapan ağacın köklerine yakın bir yerde yaşam kaynağı toprağa düşmeleri ile birlikte yeryüzündeki ömürleri sona eriyor. Toprağa karışan kurumuş pembe yaprakların, bir sene sonrasının sakuralarının müjdecisi olduğuna da inanılıyor; aynı zamanda. Hayatın geçiciliğinin hikmetini, ötesindeki güzelliği bundan daha şiirsel ortaya koyan başka ne olabilir…




Coşku içinde 3-4 gündür Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesine gidiyorum geliyorum; kendi çapımda Hanamimi kutlarken bir taraftan da Ertuğrul Adasında yeralan bu hüzünlü anıttan bahsetmeden edemiyeceğim. Bahçemizde 587 adet Sakura Ağacı var ve bunların hepsinin de bir adı var. Başta bahsetmiştim, Sakura çiçekleri Samuriylara ve savaşa giden Kamikaze uçaklarına moral kaynağı olurken aynı zamanda ölümün de ne kadar yakın olduğunu sembolize ediyor demiştik. Japon Kültüründe aşk ve tutkuyu temsil eden bu olağan üstü ağaçlar bakın NGBB'ne nasıl geldi?


1890 yılında II.Abdülhamit'in emriyle gittiği Japonya'dan dönüşte Oshimo Adası açıklarında şiddetli bir fırtınaya yakalanan Ertuğrul Firkateyni, maalesef 587 denizciyle birlikte batar. 63 denizci ise kurtulur. 587 denizcinin hatırasına dikilen anıt nedeniyle, Botanik Bahçesinin bu kısmına Ertuğrul Adası denir. Anıtın ifade bulduğu anlam, facianın 115.yılı olan 2005 'te Japon Sakura Vakfı tarafından, bağışlanan ve her bir denizcinin anısına dikilen,ismi verilen Japon Kirazı fidanları ile de tamamlanır.

Halen Mart ayının sonu ile Nisan ayının başında 2 hafta süreyle, bu görsel şölene tüm İstanbul'lular davetlidir. Sakura  Zensen herkesindir. Gelin hep beraber Sakura Bayramını, Hanamiyi kutlayalım. 587 denizciyi anarken, hayatın ne kadar kısa, güzel bir o kadar da narin olduğunu unutmayalım.
''Doğanın fısıltıyla konuştuklarını dinleyelim.''

 O T O B A N A   İ N A T   D O Ğ A L   H A Y A T !!!!


 Umarım bizim Sakura Japon Kirazı ağaçlarımız da böyle Büyüyecekler..

Altında böyle keyifle buluşup sohpet edeceğimiz, resimler çektireceğimiz dev Kiraz ağaçları harika..
Piknik yapmak için koşturan; erkenden altında yer tutma hevesine kapılmış insanlar...
Türkiye'nin  Hanamisi kutlu olsun..