30 Aralık 2012 Pazar

Yeni Yıl Doğanın Bize Sunduğu Süslerle Geliyor.

Birkaç Sarmaşık Gövdesi ve Budanan Çamlardan..

Bu ay uzun zamandır biriktirmiş olduğum kozalakları, kurdelaları, kuru meyveleri, midye kabuklarını çok güzel ve estetik bir şekilde değerlendirdim. Her zaman yeni yıla doğru evi, bahçeyi süslemeyi pek bir severim. Bol bol süs yaptım ve sevdiklerimle buluşturdum.
 
Doğa malzeme konusunda bana çok cömert davrandı. Sarmaşıklardan, budanan sahil çamlarından faydalanarak, kapı süsleri, çam ağaçları, kozalaklardan çeşitli süsler  yaptım. Siz  de kolaylıkla yapabilirsiniz.
Yol kenarlarından topladığım sarmaşıkların gövdelerini uzun uzun kestim. Yapraklarını budadım. Fazlaca kurumalarına izin vermeden 2 gün içinde onları 3-4 kez kendi etrafında döndürerek, çemberler yaptım. Bu çemberler yaklaşık 25-30 cm çapında oldu. Bazılarını eski çam ağacı süsleriyle bazılarını da gerçek çamlarla süsledim. Bu ay içinde deniz kenarındaki sahil çamlarını belediye oldukça derin budama yapmıştı. Onları toplayıp bir kısmını vazolara yerleştirdim bir kısmını da balkona yığdım.    


Yaptığım çember şeklindeki sarmaşıklara, çam dallarını yine daire şeklinde sardım ve kurdelalarla belli aralıklarda bağladım. Kurdelaları biraz uzun keserek bunları biraz sarkıttım. Uzun zamandır muhafaza ettiğim yeni yıl süslerini, kozalakları silikonla bu çamların üzerine yapıştırdım. Tabii kapı süsünü sarkıtıp asmak için de tam ortaya uzunca bir kurdela da taktım.
 
Ayrıca tellerden yapılmış konik bir ağacın üzerine yine yollardan topladığım, ağaç dallarını çeşitli uzunluklarda keserek yerleştirdim; üzerlerine yine süsleri astım. Bu arada çantam da her zaman bahçe makasımı taşıdığımı söylemeliyim; zira ben bir bahçıvanım!




 
Ayrıca bir kaç yerinden çatlamış olan eski bir seramik kahve kupasını da kozalakların pullarını   tek tek kopararak, silikonla bardağın üzerine yapıştırdım.
Yıllardır sakladığım plastikten bir çanı da yine kozalakların pullarıyla silikonla tek tek yapıştırdıktan sonra aralarına yeni yıl süslerini yapıştırarak süsledim.
Uzun kış gecelerinde hem oturdum hediyelerimi zevkle yaptım hem doğanın bize sunduğu güzelim materyalleri değerlendirdim hem de yıllardır biriktirdiğim yeni yıl süslerini kutulardan çıkarıp kullandım.
Siz de bu yıl ve her yıl malzemelerinizi böyle benim gibi toplayabilir. Kesip; yapıştırıp; monte edip keyifli geceler geçirebileceğiniz gibi keyiflice de dostlarınıza, arkadaşlarınıza, akrabalarınıza bir demet yeşilliği farklı bir sunumda, hediye edebilirsiniz.
 
Mutlu, şanslı, bol bereketli yıllara..
 
Şanslı yıllar..
 
2013 hoş geldin..
 

 

                                                                                                    

19 Aralık 2012 Çarşamba

Sadık Dostumuz Kara Toprak.

''Toprağa nasıl davranırsak, kendimize de öyle davranmış oluruz'' diyor, Wendell Berry.

Çok az şey toprağın ayağımızın altından kayması kadar sizi çaresiz duruma düşürebilir. Ne kadar çırpınırsanız, o kadar derine gömülürsünüz. Göçüyorsunuzdur ve yapabileceğiz hiç bir şey yoktur. Kaynayan bataklık kumuna batınca, yumuşak nehir yatağı bile kaya gibi sağlam gelir insana.





 







 







Genelde,ayağımızın bastığı, evlerimizin, kentlerimizin, çiftliklerimizin üzerine oturduğu zemini pek aklımıza getirmeyiz. Yine de iyi toprağın çer çöp olmadığını biliyoruz. Zengin ve taze toprağı deştiğimiz zaman içindeki yaşamı hissedersiniz. Verimli toprak ufalanır ve kürekten kolayca kayar. Yakından bakınca canlıların diğer canlıları yediği koca bir dünya, ölüleri yeniden hayata döndüren biyolojik bir şenlik bulursunuz. Sağlıklı bir toprağın gönülçelen ve doğal bir kokusu vardır.

 

Onu gönlümüzden ve gözümüzden uzak, kapı dışında tutmaya çalışırız. Üstüne tükürür, çamur diye karalar, papuçlarımızdan silkeleriz. Oysaki sonuçta daha değerli ne olabilir? Her şey ondan gelir ve ona döner. Eğer toprağa gereken saygıyı göstermezsek, toprak verimliliği ve erozyonun tarihin gidişatını ne kadar büyük ölçüde biçimlendirdiğine bakmamız gerekir..
Bu anlamlı ve eğitici satırlar David R.Montgomery'nin Toprak- Uygarlıkların Erozyonu adlı kitaptan, Tema Vakfı tarafından hazırlanmış. Düşündürücü, sorgulayıcı, biraz da endişe verici, okunmaya değer bir birikim ve veri bankası niteliğinde.
''Gök cisimlerinin hareketlerini ayağımızın altındaki topraktan daha iyi biliyoruz'' diyor, Leonardo da Vinci Dünyanın Derisi toprak için.
Yine Toprak kitabında ayağımızın altındaki toprağı çok güzel anlatıyor. Batı dinlerinin temel kitapları insanlık ile toprak arasındaki önemli ilişkinin geçerliliğini teslim ediyor. İlk insanın İbranice ismi Adam, toprak anlamına gelen adama sözcüğünden türetilmiştir. Adem'in karısının ismi, Havva(Eve), İbranice yaşam manasına gelen hava sözcüğünün çevirisidir. Yaşam ve Toprağın bu birleşimi Kutsal Kitaptaki yaratılış öyküsünün çerçevesini oluşturur.
Çin İmparatoru Yu şöyle tavsiye etmiş'' Nehirlerinizi korumak için dağlarınızı koruyun''
Afrika, Asya, Avrupa'da Uygarlıkların devamı için toprağın öneminin vurgulandığı kitapta, tarihte toprakla insanın sıkı ilişkisi vurgulanırken asıl önemlisi varlığın devamı için toprağın korunması ve insanla iyi ilişki içinde olması gereği vurgulanıyor.
Patrick Henry ise'' Bağımsızlığımızı kazandığımızdan bu yana, erozyon oyuntularını en çok önleyen, en büyük vatan perverdir''diyor.
Franklin Roosevelt '' Toprağını yok eden bir millet, kendi kendini  yok eder'' demiştir. Bu fikri benimseyen ülkesinde, ekili dikili arazilerin bolluğu bereketi hayret verici boyutlardadır.
Thomas Chamberlain ise konunun önemini söyle özetlemiş çok anlamlı'' Toprağımız yok olduğunda, eğer çıplak kayalarla beslenmeyi öğrenememişsek, biz de yok olacağız.
Dünyanın taşıma kapasitesi ile ilgili anlaşmazlıklar var. Yeşil devrimin öncüsü Nobelli Norman Borlaug, dünyanın 10 milyar insanı ayakta tutabileceğine bunun için de tarım teknolojilerinde önemli ilerlemeler gerektiğine inanıyor. Kendisi Yeşil Devrimin, bize nüfus sorununu çözmek için en fazla birkaç on yıl kazandırdığını söylüyor.
Fazıl Say yorumu, Kara Toprak

Kimin haklı olduğuna bakmaksızın, uzun vadeli bir senaryo için ana konu hem sanayi ülkelerinde hem kalkınmakta olan ülkelerde tarım reformu yapılmasıdır.



7 Aralık 2012 Cuma

5 Çılgın Bahçıvan Doğal Malzemelerden Temizleyiciler Yaptı

 
Bir bahçıvanın elbette çalışırken; yaşarken doğayı tahrip etmeden hatta çevresine de örnek olacak şekilde faaliyetlerini sürdürmesi lazım. Ben bahçıvan olma yolunda ilerlerken; bir yandan da bunun verdiği sorumlulukla hareket etmeye uğraşıyorum. Baktım eğitim aldığım kurumlardaki bahçıvan dostlarımda benimle aynı görüşte ki bu harika bir başlangıç oldu bana! Evet, 5 çılgın bahçıvan bu kez bir çalışma gurubu oluşturduk; önce bir araya geldik ve doğal malzemelerden çok amaçlı temizleyicilerimizi yaptık; şişelerimize koyup evlerimizin yolunu tuttuk ve denemeye başladık. Peki amacımız neydi? Hangileri işe yarıyor? Başarılı sonuç alabiliyor muyuz?  Bunların sonuçlarını daha sonra birbirimizle paylaşarak geliştirmek ve devam edebilmekti amacımız..Devam edebilmek önemli bir nokta, zira günlük hayatımızda tam olarak bunu başardığımızda, atıklarımız azalacak; yeraltı sularını daha az kirleteceğiz; evimizde soluduğumuz hava daha temiz kalacak; acaba tabaklarımızda yıkamadan sonra bir kimyasal kalıp kalmadığı endişelerinden kurtulacağız...Bunlar harika hedefler. Biyolojik  sistemlerin çeşitliliğinin ve üretkenliğinin devamlılığının sağlanmasına katkı, bu işte sürdürülebilirlilik!! Yeşile baş koyan hepimizin amacı da bu sürdürülebilirlilik!!
Önce çeşitli internet sitelerinde daha önce yapılmış; yayınlanmış hazırlama şekillerini inceledik. Ortak olanlardan 4 örnek tespit ettik. Hangi malzemelere ihtiyaç var ona baktık. Malzemeleri temin ettik. İnternetten organize olduk çayımızı, çorbamızı koyduk; işimize koyulduk! Neler mi gerekiyordu? Arap sabunu, boraks, çamaşır sodası, kaynamış su, aromatik yağ,bol bol limon suyu, limon tuzu ve beyaz sirke bize bunlar ilk denememizde yeterli oldu.Hadi işe koyulalım..
Benim 2 haftadır kullandığım ve başarılı sonuçlar aldığım mutfak kısmıyla ilgili 2 malzememizin tarifini bu gün paylaşacağım. Birincisi elle yıkamada kullanabileceğimiz, tabak, mutfak tezgahları, dolap kapakları, yemek masası üstünde, çelik eviyede başarılı sonuç aldığım temizleyici, ben buna Genel Mutfak Temizleyicisi diyorum; hatta şimdi denedim dışı çelik olan fırın, bulaşık makinesi, aspiratörün dış yüzeyinde çok başarılı. Özellikle ardından kuru bezle geçmek ayrıca dezenfekte etmek istiyorsanız, yüzeyin üzerinden sirkeli suyla geçmek başarılı.
Biz yarım su bardağı arap sabunu kullandık. Doğal zeytin yağlı sabununuz varsa onu da aynı miktarda rendeleyerek kullanabilirsiniz.  
1 çay bardağı boraks ve
1 çay bardağı çamaşır sodasının üzerine,
20 damla okaliptüs yağı kullandık (limon,portakal, lavanta yağıda olabilir) daha sonra,
1/2 (yarım) litre kaynamış su ekledik ve bu karışımı iyice el blenderi ile karıştırdık. Kullanırken ise, bulaşık suyuna yarım çay bardağı katarak veya elimizdeki temizlik süngerinin yüzeyine çalkalayıp koyduk ve ovduk. Yüzeyleri doğal sirkeli suyla durulamak ve leke kalmasını istemediğimiz yerlerde kuru bezle üzerinden geçmek yardımcı oluyor.     
Ben sonuçlardan memnunum, aynı anneannelerimizin usulü biraz ovalama...
Bulaşık Makinesi Temizleyicimiz için ne yaptık ondan bahsedeyim:
1 yemek kaşığı boraks, 
1 su bardağı limon suyu veya limon tuzu (taneli ise döverek),
20 damla okaliptüs yağı kullandık.(limon veya portakal yağı da olabilir.)
Tüm malzemeleri yine el blenderi ile karıştırdık. Her yıkamada deterjan gözünü komple  doldurduk. Parlatıcı gözündeki sirkede eksilme varsa tamamladık. Ben 40-50 derecede başarılı oldum. Ancak makineye bulaşıkların kirini peçeteyle temizlerek veya fırçayla temizleyerek koymak gerekiyor. Hele bir de makineniz enerji tasarruflu ise huzurunuz da yerinde olur elbette.


 

 
 
 

 

 
 



 


 
 
 
 
 
Bana bu deneyimi yaşamamda ve hayata geçirmemde yardımcı olan çalışma gurubu arkadaşlarıma sevgili Maide, Seyda, Gülşen ve Canan size çok minnettarım. Zaten günlük hayatlarında hem bahçıvan hem de doğa dostu olan arkadaşlarım, paylaşımlarıyla da bana çok destek oldu. Banyoda kullanılan temizlik ürünlerini daha sonra sizlerle paylaşacağım.   

 

 

 







27 Kasım 2012 Salı

Sanat ve Toprak yine buluştu?Claude Monet

 

Yaşatmak, Tasarlamak, İzlemek ve Tasarladığını en zor şartlarda bile olsa Resmetmek, Monet!

"Resimlerim ve çiçeklerim dışında hiçbir şey beni ilgilendirmiyor"

Hafta sonu heyecanla ne zamandır ziyaret etmek istediğim Claude Monet'nin Bahçesi sergisini SSMüzesinde gezdim. Hangi Nilüferler gelmiş? Hangi Japon Köprüsü resimleri var? Hangi Gül Bahçesi resimleri getirilmiş? merak içindeydim. Farklı müzelerde eserlerini görmüş ve saatlerce karşısında büyülenip kalmıştım,yıllar önce.. Sizlerle blogumda resimlerini paylaşmıştım, hatırlarsınız.

Monet'nin sözü ''Resimlerim ve çiçeklerim dışında hiçbir şey beni ilgilendirmiyor'' gerçekten bu söz kendisini yansıtıyor. 50'li yaşlarında, 1890 yılında Giverny’de bir ev satın alan Monet, 2 sene boyunca saman balyalarını aynı teknikle resmetmeye başlamış. Güneşli, puslu, sisli ve karlı havalarda aynı balyaları resmetmiş: Haystack, Snow Effects, Morning (1890), Haystack. End of the Summer. Morning. (1891), Haystack at the Sunset near Giverny (1891). Monet 1899’da nilüferler konusuna başlamış: The White Water Lilies (1899), The Japanese Bridge (1899), Water-Lilies (1914), Water-Lilies (1917).
 Giverny Monet Bahçesi

Giverny Monet Bahçesi
Kendi bahçesini hem bir botanik bahçesine, hem bir çalışma alanına, hem de bir ilham kaynağına dönüştürmüş ki beni en çok etkileyen kısmı da bu oldu..8 tane bahçıvan çalıştırmış ve bahçesinde harika bir peyzaj çalışması sergilemiş.
 Japon Köprüsü fotografı

Japon Köprüsü Monet resimi 
Belki resimlerini alamayız ama Nilüfer resimlerinin yer aldığı hediyelik eşyalara sanırım paramız yeter. Elimizin altında bir Monet bulunsun diyorsanız, Sakıp Sabancı Müzesini ziyaret edin derim. 

Water Lilies by Claude Monet

BUĞULU TABLOLAR KATARAKTIN ESERİ Mİ?- BİR ARAŞTIRMA

Göz merceğinin saydamlığını kaybetmesine ve opaklaşmasına katarakt adı veriliyor. Tüm dünyada en sık rastlanan görme kaybı nedeni olan bu hastalık, tedaviyle geri döndürülebilir. Yakın zamanda ABD'den yapılan bir açıklamada, izlenimciliğin ünlü ismi Fransız ressam Claude Monet'nin, milyon doların üzerinde değer biçilen tablolarındaki buğunun, katarakttan kaynaklandığı öne sürülüyordu. Gerçekten de Monet, gözündeki katarakttan sürekli şikayet ediyordu. Resimlerdeki koyu renkler ve değişik yeşillerin de bundan kaynaklandığı söylendi.

Amerikan Hastanesi Göz Hastalıkları Kliniği Şefi Doç. Dr. Osman Oram, "1912-1922 yılları arasında her iki gözünde ilerleyen katarakt nedeniyle oluşan görme değişimleri Monet'nin bu dönemde yaptığı eserleri etkiledi. Bu etkiyi katarakta bağlı oluşan görme keskinliğinde azalma ve bulanık görmenin yanı sıra renk algılamasındaki değişimler ortaya çıkarıyor. Monet de bu dönemde renklerin kendisi için eski yoğunluğunda olmadığını, renkleri ayırmakta zorlandığını ve resimlerinin giderek daha karanlık olduğunu ifade etmişti. Bu dönemdeki bazı resimlerinde renkleri gördüğü tonlara göre değil, tüplerin üzerinde yazan isimlerine göre seçtiği dahi düşünülüyor. Monet'nin 1923 yılında geçirdiği katarakt operasyonundan sonra yaptığı resimlerde ise ilk dönemlerine benzer renk özelliklerine geri dönüş gözleniyor" diyor.

Acaba katarakt vak'aları azaldığı için mi çiçekler ve doğa bu kadar güzel resmedilemiyor? ne dersiniz?
Şimdi arkanız yaslanıp Claude Monet'i anlatanları seyredelim; bir de Bronx 'da kurulan Monet Bahçesini iyi seyirler..








20 Kasım 2012 Salı

Bir Blog'dan Fazlası Bir Yaşam Şekli..

Güne sıcak bir çay içerek başlamak, hepimizi mutlu eder veya yorgunluğumuzun arttığı akşamüstü saatlerinde..Bir de vücut direncimizi arttıracak çaylardan her gün bir yenisi karşımıza çıkıyor. Acaba hangisini içsem? Etkileri neler diye düşünüyorsanız güncel yazılarımı lütfen takip edin derim. Benim kafamda oldukça bu konuda karışık; market raflarında, aktarlarda bir çok alternatif karşıma çıkıyor. İçmek istiyorum acaba hangisi hangisi..değil mi?
 

 

Adaçayı-Salvia officinalis

Diş otu veya meryemiye olarak bilinen adaçayı, ballıbabagiller ailesindendir. Güzel ülkemizde 90 farklı türde yetişen bu bitki, en çok Akdeniz bölgemizde karşımıza çıkar. Otsu yada çalımsı formda olanları mevcuttur. Yabani olarak da yetişebilir. Yaprakları gümüşi gri renkli ve hoş kokuludur. Haziran ve temmuz aylarında pembe, mor, beyaz çiçekleri açar.
Taze çiçekli hali
 
Kuru çiçekli hali
Adaçayı yetiştirmek için bahar aylarında tohumlarını küçük kaplara ekebiliriz. İlk filizlerini gördüğümüzde diğer bitkiler gibi daha büyük bir saksıya ya da bahçeye alabiliriz. Toprağı geçirgen olmalıdır. Güneşte mutlu olan bu bitki, soğuğu sevmez. Başka özel bir bakıma ihtiyacı yoktur, kolaydır. Bitki yaprakları çiçeklenme öncesi, Mayıs-haziran aylarında toplanır. Etken maddelerinin doruğa ulaştığı öğlen saatlerinde toplanan yapraklar, gölgeli ve havdar bir yerde kurumaya bırakılır. İyice kuruduktan sonra ince kıyılarak, hava almayan kaplarda saklanır

                                                                  
Adaçayı, sindirim sistemimizin düzenli çalışmasına yardım ederken aynı zamanda, astıma iyi gelir. İdrar sökücü ve ter sökücü etkisi vardır. Doktorunuza danışmadan kullanmamanızı her zaman tavsiye ederim. Doğal olarak kullandığımız pek çok içeceğin, yiyeceğin hatta alınan vitaminlerin, ilaçlarla birlikte kullanıldığında yan etkileri vardır; bu konuda da çok çok az araştırma yayınlanmıştır. Her zaman ilaç kullanan kişilerin dikkatli davranması beklenir.


 

Adaçayının kuru yaprakları çay şeklinde tüketilebilir. Bir litre kaynar suya, 20 gram kadar adaçayı koyup, 10 dakika demlenmesini bekleyip, süzerek içebiliriz. En fazla günde 2 bardak tüketilebilir. Güzel kokulu yapraklarını banyo suyunuza atarsanız; zindelik verdiği belirtiliyor. Henüz bu banyo kısmını denemedim..deneyince paylaşacağım.    
 
Tohumdan üretmek zor geliyor diyorsanız ve ben hemen bahçemden, balkonumdan kesip demleyip içerim diyorsanız 3 adet adaçayı fidesini  10-12 liraya alabilirsiniz. Gerek internetten gerek fidanlıklardan alabilirsiniz.

Adaçayının kısa tarihçesinden de bahsedersek aklımızda daha çok kalır herhalde..
13. Asırdan kalma bir dizede şöyle deniyor: “Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye!" fideler toprağa diyorum..
Yine çok eski bir şifalı bitki kitabı şöyle anlatıyor: "Kutsal Meryemana, Bebek İsa ile Herodes’un gazabından kaçmak zorunda kaldığında, kendisini saklamaları için, çayırdaki tüm çiçeklerden yardım istemiş, ama hiçbir çiçek ona yanıt vermemiş. İşte o zaman adaçayı eğilmiş ve Meryemana sığınacak bir yer bulmuş. Onun sık ve koruyucu yapraklarının arasına girerek Herodes’un askerlerinden saklanmış ve askerler onu görmeden geçip gitmişler. Tehlike geçiştirildikten sonra, saklandığı yerden çıkan Meryemana, tatlı sesiyle adaçayına şöyle demiş: Bu andan sonra sonsuza dek insanların en çok sevdiği çiçek sen olacaksın. Seni, insanları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum. Bana yaptığın gibi, onları da ölümden kurtar!” İşte o zamandan beri adaçayı, insanları iyileştirmek ve onlara yardım etmek için her yıl yeniden çiçekleniyor.
Hepimizin bahçesinde, balkonunda adaçayı olsun...haydi eller toprağa..Ofisteyseniz sıcak suyunuzla adaçayı yapraklarınızı buluşturunuz afiyetle içiniz.
 
 
 
 
 





13 Kasım 2012 Salı

ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ

 "Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermeliyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi isabetle amaca ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım siyaseti uygulamak ve onun içinde her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği bir tarım rejimin kurmak lazımdır"   





                          
 "Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu fark etsin" 
 
Ata'mızın bu hayat görüşünden, bu düşüncelerinden,bu hayallerinden yola çıkarak  bozkır ortasında Atatürk Orman Çiftliği kuruldu.  Amaç, Ankara halkının rahatlıkla gezebileceği, nefes alacağı, yaz, kış yeşil kalabilecek bir cennet, bir doğa güzelliği yaratma arzusu ve özlemiydi. Gerçekleşti. Nasıl mı gerçekleşti? İşte en ilginci de burada. Yıl 1925. Seçilecek yerin özellikleri şöyle tarif ediliyor; şu konuşmalar geçiyor. Etkilenmemek mümkün değil. 
                          
 Uzmanlar:"Çiftlik yeri için öyle uzun boylu dolaşmaya ve Ankara'nın çevresinde başka doğal özellikler araştırmaya gerek görmemiştik. Sebepte basitti. Kıraç bir bozkırın ortasında bir orta çağ şehri. Ağaç yok, Su yok, hiç bir şey yok. Böyle bir noktada hazırlanmış ve uygun koşullar taşıyan yerler nasıl bulunabilir ". 
''Buranın bir çiftlik kurulması için gerekli olan niteliklerin hiç birini taşımadığını, bataklık, çorak, fakir bir yer olduğu hakkındaki ortak kanaatimizi söyledik. Atatürk'ün bize cevabı şu olmuştur. "
 "İste istediğim yer böyle olmalıdır. Ankara'nın kenarında hem batak, hem çorak hem de fena bir yer. Burayı biz ıslah etmezsek kim gelip ıslah edecektir?
Atatürk, tarım uzmanlarından en iyi toprak değil, en kötü toprak raporunu alabilmek için faydalanmıştı!! İlginç değil mi? Bakanlık uzmanlarından Schmit, Orman Çiftliği arazisinde tarım imkanları hakkında verdiği raporda “Bu öyle bir teşebbüstür ki, elverişsiz toprak ve iklim koşulları altında burada ya sabır tükenir, yahut ta para” demiştir. Uzmanların bu olumsuz görüşleri, O' nun Ankara'da bir çiftlik kurma konusundaki azmini azaltmamış tam tersine arttırmıştır. Bugün gelinen noktada ise; Atatürk, Ankara'nın Başkent oluşunu affedilmez bir hata sayan insanlara yepyeni bir mucize göstermiş ve aynı zamanda hem Türkiye tarımına modern bir çiftliğin örnek yöntemlerini hediye etmiş, hem de bazı durumlarda iklimin dahi gerçekleşmesini mümkün görmediği girişimlerin de gerçekleştirilebileceğini kanıtlamak gibi çok önemli bir teşebbüste bulunmuştu.

Atatürk Orman Çiftliğinde Neler Yetişiyor? Neler Var ? Nasıl  Temin Edebiliriz?               





Şuanda içinde;  Atatürk Evi, Piknik Alanı, Gazi Orman Çiftliği Parkı ve AOÇ Müze ve Sergi Salonu mevcuttur. AOÇ'de neler üretiliyor? derseniz, liste çok kabarık ve lezzetli. Süt, Yoğurt, Süzme Yoğurt, Köy Yoğurdu, Dondurmalar, Keçi sütü, Keçi peyniri, Keçi Yoğurdu, Keçi süzme yoğurdu, Keçi yağı, keçi dondurması, Ayran ve Kefir, her çeşit peynir, tereyağı, ünlü sarı etiketi ve logosuyla Ankara Balı, Meyve Suları, Salça ve sirke, çeşitli turşular, Doğal Mineralli Elmacık suyu, Şaraplar ve daha neler neler..http://www.aoc.gov.tr/userfiles/Katalog.pdf 

 
  
                                                                                 
nereden ?nasıl alırım? diyorsanız; hemen arayın derim.
İstanbul'da Berk Organik, Acıbadem, 0216 340 84 51
Danışma Numaraları 08003141029